16 Mayıs 2014 Cuma

Lohusalık Sendromları

İnsan hayatında dert tasa hiç bitmez.Önce bir bebek sahibi olmak istersiniz,kimilerinin şansı yaver gitse de (bakınız biz) genelde çabalar didinirsiniz bebek sahibi olmak için.Büyük sevinçle bebek haberi alırsınız ama bu sefer 9 aylık stresli bekleyiş başlar.Tam bebek doğdu rahatlayacağız dersiniz ki, bu sefer de dalgalı psikolojiniz bir türlü izin vermez mutlu olmanıza.İşte halk arasında lohusalık sendromları dedikleri tam da bu olsa gerek.

Aylardır beklediğiniz bebeğiniz kucağınızdadır, ama siz her zamankinden daha bir duygusal, daha bir depresifsinizdir. Bir şey vardır sanki içinizde , mutlu olmanızı engelleyen.Zaten o süreçte neredeyse hiç bir şey hiç kimse mutlu edemez sizi.Kimse sizi anlamıyordur, kimse sizi eskisi gibi sevmiyordur, kimse size destek olamıyordur,yalnızsınızdır...Daha doğrusu size öyle geliyordur.

Eve göz aydına gelen misafirin, düşünmeden ama aslında iyi niyetle söylediği bir söz bazen acayip incitir sizi. Özellikle yaşça sizden büyük kişilerin ''sütün az mı?, yetmiyor sanırım sütün bebeğe , ayy bebek de zayıfmış, bakıyorum kiloların duruyor, annelik yaramış maşallahın var?!''  gibi garip söylemleri sizi delirtebilir. Yeni lohusa olduğunuz için aile büyüklerinden yanınızda kalanların, bebek bakımına müdahalesi sizi bunaltabilir. Halk arasında yaygın olan ''aman ye ye sütün bol olsun'' söylemleri sizi yorduğu gibi, üstüne üstlük mevcut ve sizi gayet rahatsız eden kilolarınıza kilo da katabilir.

Bazen durduk yere avaz avaz ağlamak, bir an her şeyi bırakıp kaçıp gitmek isteyebilirsiniz.Tüm bunlar çok normal...ama inanın zamanla değişiyor bu psikoloji. Tek değişmeyen etrafınızdaki patavatsızlık yaptığının farkında olmayan insanların sözleri.

Siz siz olun aşağıda yer verdiğim şeyleri asla ama asla yeni doğum yapmış bir anneye söylemeyin:)

1-Sütün yetiyor mu?

2-Kilolarını verememişsin hala.

3-Bebeğin aç olabilir mi, emzirmelisin bence.

4-Bu günlerin tadını çıkart, zamanla zorlaşacak her şey.

5-İkinciyi de çok zaman geçirmeden yapın da , beraber büyüsünler.

6-Bebeğin çok ufak gözüküyor.

7-Bebek uyuduğunda sen de uyu (sanki çok kolaymış gibi )

8-Bebek sana hiç benzemiyor.




Hoş Geldin Oğlum

Aylardır beklediğimiz o gün gelmiş ve nihayet doğum yapmıştım.Odamdaydım , etrafımda insanlar vardı, ama sorsanız şimdi hepsini sayamam.Acının etkisiyle (öyle olduğunu sanıyorum) gözlerimden boşalan yaşlardan , burnum tıkanmış, nefes alamıyordum.Odaya gelir gelmez oksijen verdiler solunumumu kolaylaştırmak için. Tam o anlarda bir hemşirenin hayal meyal kucağında oğlumla bana doğru yaklaştığını anımsıyorum. Küçük , çok küçük bir bebekti kollarındaki.Hemşire bebeği kollarıma bıraktığında, ilk gördüğüm şey küçük pembe diliydi,dudaklarının arasına sıkıştırdığı diliyle sanki dil çıkartıyordu bize:) Hemşire ağlamıyor hiç, ağlaması lazım biraz deyip hafifçe mıncırıverdi bebeğimi.Tam o an öyle bir ses çıktı ki oğlumdan miiiiiiii diye, sanki martı sesi.O kadar küçüktü ki ağlamayı bile beceremiyordu sanki.
Hemşire oğlumu ilk kez emzirmem için yardımcı olmaya çalıştı.O kadar küçüktü ki, emmeyi beceremiyordu. Bir kaç kez denedikten sonra hemşire bebeğimin çok aç olduğunu, biraz erken doğduğu için henüz emme refleksleri gelişmediğinden yeterince ememediğini, bebek odasına götürüp orada beslemelerinin daha doğru olacağını, aksi halde sarılık olma riskiyle karşı karşıya kalabileceğimizi söyledi. Hal böyle olunca mecburen hemşirenin bebeğimi yanımızdan götürmesine izin verdik.
 Saatler olmuştu ama bebeğimiz hala odamıza geri getirilmemişti.Bir süre sonra, çocuk doktoru gelip, erken doğduğu için emme refleksleri gelişmediğinden , odada yanımızda kalmasının beslenememesine sebep olacağını, bu nedenle bu gece yoğun bakımda kalmasının daha doğru olacağını söyledi.
Bunu ilk duyduğumuzda bir hayli hayal kırıklığına uğradık.Aylardır bu günü bekliyorduk, bebeğimizi kucağımıza alacağımız günü.Beklenen gün gelmişti ancak odamızda bebeğimiz yoktu:(
Doğum haberini alan eş, dost, akraba hastaneye bebek görmeye geliyordu, ama bebeğimizi göremeden gidiyorlardı.Bir de her gelene tekrar tekrar durumu izah etmek yok mu, en çok bizi o yıpratır olmuştu. İlk gece tek tesellimiz , en azından ertesi gün bebeğimizin odamıza getirilecek olmasıydı.Ama öyle olmadı. Ertesi gün doktorlar, yoğun sıkıştırmalarımız neticesinde, bebeğimizin sürekli olmasa da ara sıra solunum sıkıntıları yaşadığını ,emme refleksi gelişmediği için serumla beslendiğini bu sebeple bu fonksiyonlar düzelene kadar yoğun bakımda kalması gerektiğini söylediler.Adeta yıkılmıştık...biz hastaneden çıkacaktık, ama oğlumuz hastanede kalacaktı,üstelik ne zaman çıkacağı da belli değildi.
Aylarca doğum yapacağım gün için hazırlık yapmıştım.Organizasyon firmasıyla anlaşıp odamızı süslettim. Fotoğraf çekimleri için değişik pijamalar, taçlar satın aldım.Hastane çantamıza bebeğim için çeşit çeşit hastane çıkışları koydum,Ziyarete gelen misafirlere dağıtmak için bir sürü şeker, hediyelik yaptırdım. Her şeyi ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm.İstedim ki her şey kusursuz olsun...
Doğum yapacağım gün geldiğinde gerçekten her şey kusursuzdu.Odam inanılmaz güzel olmuştu süslemelerle. Hastanenin diğer odalarındaki hastaları ziyarete gelenler, meraktan kapıdan odaya bakmadan geçemiyorlardı. Hiç tanımadığımız insanlar, göz aydına, oda görmeye, fotoğraf çekmeye geliyordu. Her şey eksiksizdi. Ama tek eksiğimiz bebeğimizdi.O şahane odamızda bebeğimiz yoktu.Kapıdan kafasını uzatip hayırlı olsun, odanız çok güzel, bebeğiniz nerede, görebilir miyiz diyen kaç kişiye ağlamaklı ses tonuyla bebeğimizin yoğun bakımda olduğunu söyledik hatırlamıyorum.Kısacası her şey dört dörtlüktü belki ama, oğlumuzun yanımızda olmaması , her şeyin bize berbat görünmesi için yeterliydi.
Aylardır sabırsızlıkla beklediğim, bebeğimi heyecanla kucağıma alacağım gün büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüştü.
Hastanede 2 koca günü geçirmiştik. Sezaryenla doğum yapmış olmama rağmen hızla iyileşiyordum. Sıra ne yazık ki bebeğimizi hastanede bırakıp evimize gitmeye gelmişti.Bir hayli üzgün şekilde evimizin yolunu tuttuk.Bundan sonra tek yapacağımız, hastaneden gelip bebeğinizi alabilirsiniz haberini beklemekti.Perşembe günü hastaneden çıkmıştık.Düzenli olarak yoğun bakım ünitesine anne sütü götürerek, hem bebeği ilk sütümle beslemeye hem de yeni bir haber almaya çalışıyorduk.Beklediğimiz haber ancak Cumartesi sabahı geldi. Sabah erken kahvaltı ediyorduk ki, hastaneden arayan bebek hemşiresi, bebeğinizi gelip alabilirsiniz öğlen dedi. Hastaneye nasıl gittik hatırlamıyorum.Nihayet oğlumuz evimize gelecekti.
Hastanede hemşirelerden onu ilk teslim aldığım anı hiç unutamıyorum...minik oğlum artık kollarımdaydı...onu koklayabilecektim,kollarımda uyutabilecektim, onu emzirebilecektim.İşte o an artık gerçek anlamda anne olduğumu anladım.O benim bebeğimdi ve artık hem yanımda olacaktı.Evet erken ve küçük doğmuştu ama sağlıklıydı...ve daha da sağlıklı olacaktı.Bunun için elimden geleni yapacaktım çünkü.Etrafımda bugüne kadar hiç bu kadar minik bir bebek dünyaya getiren olmamıştı sanki, ya da ben görmemiştim.O yüzden içimde bir yerler acıyordu sanki.Birileri bebeğimi ilk defa gördüğünde, ayy ne kadar küçük dediklerinde içim eziliyordu adeta.Bağırmak istiyordum ''evet küçük ama sağlıklı...siz bir kaç ay sonra görün bir de onu'' demek istiyordum. Elbette ki yeni doğum yapmış olmamın verdiği hassasiyet de vardı üzerimde.
Ama geçecekti, buna inanıyordum.Şimdilik tek istediğim , bebeğimi bir an olsun gözümün önünden ayırmadan, ona en iyi şekilde bakmaktı.Bu şekilde kısa zamanda toparlanacağına emindim.Evet küçük ve zayıf doğduğu için kimilerine göre çirkin bir bebekti belki,ama benim için Dünya üstündeki en harika şeydi... Çünkü o benim bebeğimdi...kanım,canımdı.

Hastaneden çıktıktan sonra evimizde oğlumuz olmadan geçirdiğimiz 2 gün bana çok şey öğretti.İnsanın evladının her şeyden değerli olduğunu, yanımda bebeğim olmadığı sürece, süs, püs vs. gibi şeylerin hiiiiiç bir değerinin olmadığını gösterdi bana yaşadıklarım.Demek ki neymiş, bazı şeylere fazla özenip, detaycı davranarak, mükemmele ulaşmaya çalışmak mutluluk getirmiyormuş.Mutluluk için esas olan şeyler başkaymış çünkü...






8 Ocak 2014 Çarşamba

Kaan Bebek Geliyor...

Son kontrole gittiğimde, yüksek tansiyon sebebiyle bebeğimin kilo verdiğini fark eden doktorum seni hemen doğuma alıyorum diyince iki ayağımız bir pabuca girmişti.Sabah kahvaltı edip hastaneye gittiğim için , anestezi alabilmem açısından bir kaç saat daha beklemem gerekiyordu.Yani eve gidip, eşyalarımızı alıp, organizasyon firması, fotoğrafçı ve annemleri toparlayıp hastaneye gelmek için bir kaç saatimiz vardı.Eşimle apar topar eve geldik.Esasen hastane çantamız ve hastaneye gidecek şeker, süsleme vb. şeylerin büyük kısmı hazırdı.Eşim eşyalarımızı arabaya yerleştirirken, ben hemen kuaföre gidip saçıma fön çektirdim.Malum doğumdan sonra çekeceğimiz fotoğraflarda güzel çıkmak istiyordum.Bir yandan fotoğrafçımızı ve hastane odamızın süslemesini yapacak olan organizasyon firmasını aradık.Allah'tan ikisinin de o günkü programları müsaitti de hastaneye bizden önce ulaştılar.Hamileliğimin sonlarına yaklaştıkça, içimde tuhaf bir tedirginlik, belki de korku belirmeye başlamıştı.Doğum yapacağım gün kim bilir ne kadar korkuyor olurum diye düşünür olmuştum.Ama o kadar hızlı gelişmişti ki her şey, ameliyathaneye girene kadar korkacak, endişelenecek zamanım fırsatım olmadı açıkçası:)
Hazırlıklarımı tamamlayıp hastaneye ulaştığımızda, organizasyon firması çoktan oda süslemesini yapmıştı bile.


Ben de vakit kaybetmeden, ikramları ve bebek şekerlerini teşhir edeceğimiz masa düzenini yapmaya koyuldum.
Hatta dün gibi hatırlıyorum, ben bebek şekerlerini dizerken doktorum geldi odaya ve ''ne yapıyorsun sen , daha hala hazırlık peşinde misin, doğuma alacaklar şimdi seni'' dedi gülerek.Gerçekten de kısa bir süre sonra doğumhaneye almak için geldiler odaya.
Eşim beni hazırlarlarken hep yanımdaydı.Annem, kayınvalidem ve yakın arkadaşım Dilara da dışarıda bekliyordu heyecan içinde.Bir gün önce evdeki hazırlıklarıma yardım eden arkadaşımı, sabah arayıp ben doğuruyorum çabuk gel diyeceğime pek de ihtimal vermemiştim ama olmuştu işte:)
Nihayet doğum için hazırdım ve ameliyathanenin yolunu tutmuştum.Sedyeyle odadan ameliyathane asansörüne giderken ki o kısacık koridor bana çok uzun gelmişti.Artık kalp atışlarım hızlanmıştı, sanki bir el kalbimi avucunun içine almış ve sıktıkça sıkıyordu...Asansöre eşimle birlikte binerken , kapıda bekleyen annemlerle pek göz göze gelmemeye çalışıyordum.Hayli gergin olduğumdan, her an koyverip kendimi, göz yaşlarına boğulacak gibi hissediyordum.Ameliyathanenin kapısına geldiğimde dönüp son bir kez herkese el salladım gülümsemeye çalışarak.Ama o dakika kendimi kurbanlık koyun gibi hissettiğimi de itiraf etmeliyim:)


Ameliyathanede oldukça enerjik, neşeli ve bir o kadar da kalabalık bir ekip beni bekliyordu. Herkesin anlattığı kadar da soğuk değildi üstelik.Kısa bir tanışma ve sohbet faslından sonra, beni operasyon için hazırladılar.Ancak bekle bekle bir türlü doktorum gelmiyordu.Başlarda epidural doğum yapmayı düşünen biri olarak, sonradan genel anesteziye karar vermiş olmamızın ne kadar doğru olduğunu anladım o an.Ameliyat masasında beklediğim o dakikalar bana o kadar uzun geldi ki , adeta endişeme endişe kattı her dakika. Tam olarak emin değilim ama, ameliyathanenin kapısında bekleyenlere bakılacak olursa 15-20 dakika gibi bir süre ameliyathanede Bahar hocayı beklemişiz.Neyse nihayet doktorum geldi ve kısa bir halimi durumumu sormanın ardından ''eveeeet başlıyoruz arkadaşlar '' dedi ve ondan sonrası yok bende:) Sanırım Bahar Hoca'nın işaretiyle anestezi uzmanı start vermiş olacak ki ben de film kopmuş o an:)
Sonrasında tek hatırladığım şey,flu bir şekilde etrafımda gördüğüm ameliyathane ekibi, ara ara yanıma gelip ''Derya hanım beni duyuyor musunuz, iyi misiniz ?'' diye soran teknisyenler ve karnımda hissettiğim tarif edilemez bir yanma hissi.Öyle güçlü bir yanma hissediyordum ki , gözlerimden adeta yaşlar süzülüyordu.
Teknisyenlerin sorduğu sorulara cevap vermeye başlayınca ayıldığıma kanaat getirmiş olacaklar ki, beni ameliyathaneden çıkarttılar.Tam kapılar açıldığında (ki bende yine o görüntüler çok flu) eşimin sesini duydum, ''Derya buradayım ben'' dedi.Bir yandan gözümden yaşlar süzülürken acının etkisiyle, bir yandan da eyvah eşim beni böyle görüp üzülmesin diye düşünmeden edemiyordum. En son eşimin sesini duyduktan sonra da yine bende bant kopmuş olacak ki ,  odama gelişimi falan pek hatırlamıyorum.Sadece hayal meyal sedyeden yatağa alınışım var aklımda.Onu da duyduğum acıdan hatırlıyor olsam gerek.
Odada geçirdiğim ilk anlar bende kopuk kopuk adeta.Çok net hatırladığım bir şey var ki o da eşime ilk sorduğum soru:
-Bebek kaç kilo doğdu?
:((((((





19 Aralık 2013 Perşembe

Doğuma çeyrek kala

Etrafımdaki insanların yaşadıkları hamilelik süreçlerini gördükçe , gerçekten ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum.Hamileliğimin 8 ve 13. haftaları arası hariç, son demine kadar gerçekten harika bir hamilelik geçirdim çünkü ben.Zaten 5 haftalıkken öğrenmiştim hamile olduğumu.8. haftada halsizlik ve ufak çaplı bulantılar bir başladı, taa ki 13. haftaya kadar.En büyük sorunum da koku hassasiyetimdi.Normalde kokusuna bayıldığım yumuşatıcılar, hiç acımadan paracıklarıma kıydığım parfümlerim, temizlik maddeleri, hatta hatta ellerimi yıkadığım sabunlar bile adeta rafa kalkmıştı bir süreliğine.Ama dedim ya tüm bunlar sadece 13. haftaya kadar sürdü.Sonrası hamile kalmadan önceki hayatımdan farksızdı adeta.Hiç bir sıkıntım, rahatsızlığım yoktu. Taa ki  baby shower partimin ertesi gününe kadar.17 Mart sabahı kalktığımda ayaklarımın ne kadar şişmiş olduğunu farkettim.Demek ki artık vücudum yavaş yavaş ödem yapmaya başlayacaktı.Yine de ayakkabı numaramı değiştirecek, giyinmemi engelleyecek kadar değildi.Sadece bir gerginlik, rahatsızlık hissi veriyordu şişkinlikler.
Tüm bunların dışında, yine de bedenen ciddi bir sorunum yoktu.Sadece son kontrollere gittiğimde her seferinde doktor tansiyonumun biraz yüksek olduğunu, kontrol altında tutmamız gerektiğini söylüyordu. Önceleri tansiyonum, sadece doktora gittiğimde, hastane sınırları içindeyken yüksek çıkıyordu.Evde ya da civardaki eczanelerde ölçtüğümüzde her şey normaldi.Ama son demlerde artık kendi ölçümlerimde de yüksek çıkmaya başlamıştı.Açıkçası tansiyonumun yüksek olması bana kendimi kötü hissettirmiyordu, ama tıbben bunun bebeğin gelişimine zararı vardı.Yüksek tansiyon damarların daralmasına sebep olduğundan, bebeğin benden beslenmesini engelleyebilirdi.Bu şartlarda da bebek yeterli beslenemediğinden kilo alamaz, hatta bazı durumlarda yüksek tansiyon sebebiyle bebeğin kaybedildiği gözlenebilmekteydi. Doktorum da tüm bunlardan endişe duymuş olsa gerek, beni de fazla panikletmeden, 3 günde bir kontrole çağırmaya başlamıştı. Ama ne yazık ki her kontrolde büyük tansiyonum 15-16 seviyesindeydi.Üstelik bebeğimin kilosunun artmadığını gözlemlemiştik.Bir Cumartesi günü gittiğim kontrolde bana bebeğimin kilo verdiğini , yüksek tansiyonumun buna sebep olduğunu tahmin ettiğini söyledi.3 gün sonra Salı günü  tekrar kontrole gitmemi istedi.Eğer tansiyonun Salı günü de bu şekilde yüksek olursa, sana aciliyetle yatış verip, bebeği sezeryanla alırım dedi.Bunu söylerken yüzündeki ifade ve sesinin tonu gayet ciddi ve bir o kadar da endişeliydi.8 aydır serin kanlılığını ve neşesini bir dakika olsun kaybetmeyen doktorumun bu hali , ciddi bir şeylerin olduğuna beni daha da inandırdı.

Bir türlü erken doğum yapacağım fikrine alışamamıştım.Daha zamanım vardı.36. haftanın sonlarındaydım. En kötü ihtimalle en erken 1 hafta sonra doğum yapmamı planlıyorduk esasen.Ama ya Salı günü gittiğimde beni doğuma alırsa diye de düşünmeden edemiyordum. Her zaman her şeyi önceden planlamayı ve üzerine kurgulamayı çok seven ben, doğum için de tarih seçmiştim. 22 Nisan Pazartesi günü doğum yapacaktım. Hem ertesi gün 23 Nisan  tatil olduğu için  hastaneye gelmek isteyenler için de kolaylık olacaktı.Tarih de çok güzeldi.Ben 22 Haziran doğumluydum, oğlum da 22 Nisan doğumlu olacaktı...ama olmadı.

15 Nisan Pazartesi günü yakım arkadaşım son hazırlıklarımda yardım etmek için bana geldi.Birlikte hastanede kullanacağımız kürdanları yaptık, nasıl olsa çabuk bayatlamıyor diye düşünerek cup cakeleri pişirdik. En son artık gece yarısıydı, aman sonraya kalmasın diye düşünerek  yatak odası kapımızı ve salonu bebek süsleriyle süsledik.İyi ki de yapmışız.Atalarımız boşuna dememiş bugünün işini yarına bırakma diye:)

Ertesi sabah eşimle doktoruma gittik kontrole.Ben akıllıyım ya doktor beni ameliyata alamasın diye güzelce kahvaltı ettim çıkmadan:) Fakat her zaman ki gibi tansiyonum çok yüksek çıkınca, doktor hemen yatıyorsun, bugün doğuma alıyorum seni demez mi?Beynimden aşağı kaynar sular indi sanki.Ultrasonda doktorum bebeğin kilosunun bayağı düştüğünü gördüğünü söyledi.Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.Zamanında davranıp bebeği artık oradan çıkartmalıyız dedi.Yoksa bu durum ikimiz için de tehlikeli olabilirmiş.

Bense her zamanki gibi  detaylarla ilgileniyordum.Yok yok bugün doğuramam dedim.Ben gideyim şimdi, yarın sabah erkenden gelirim.Daha hazır değilim dedim.Kuaföre gideceğim, organizasyon firmasını çağıracağım, fotoğrafçım gelecek...Hem ben öğleden sonra doğum yapmak istemiyorum.Sabah erken doğum yapmak istiyorum.Sabah doğum yapayım ki, akşama kadar iyice ayılabileyim dedim ve o an doktorumun çok sinirlendiğini fark ettim.Tüm bunların şu an önemsiz olduğunu, hatta halledilebilir olduğunu, önemli olan bebeğimin ve benim hayatımın olduğunu anlamamı sağlamaya çalıştı doktorum.Ben doktorun olarak bu bebeğin bugün alınması gerektiğini söylüyorum,karar senin tabi ki dedi.Ama yarına kadar bebeğinin ve senin hayatını tehlikeye atmadığımızın garantisini veremem dedi.Bunları duyduktan sonra artık çok fazla yapacak bir şey olmadığını anlamıştım.Sanırım artık doğurmalıydım:)






18 Aralık 2013 Çarşamba

Bebeksiz Bebek Partisi?!

Ülkemizde henüz çok da kabul görmemiş, hatta çok da tasvip edilmeyen bir uygulama baby shower partisi.Kimileri bizim zamanımızda böyle şeyler mi vardı diyor,kimileri tüketim toplumu olduk resmen, boşa masraf bunlar diyor,kimileri de doğmamış çocuğa parti mi yapılırmış diyor.Neymiş ortada bebek yokmuş, bir de kalkıp bebeğe hediye mi götüreceklermiş:)))
Kim bilir herkes kendi adına haklı belki.Ama bu etkinlikte amaç,  hamileliği sebebiyle zorlu ve belki sıkıntılı bir süreç geçiren annenin, belki de aylardır görüşme fırsatı yakalayamadığı dostlarıyla doğum öncesi bir araya gelip,hoş vakit geçirmesi.İşin hediye kısmı da tadı tuzu.Hediye konusunda da amaç, doğum öncesi yakınların, bebeğin ihtiyaçlarına katkıda bulunması.Ama sonuçta bu bir zorunluluk değil.Dedim ya maksat anneye doğumdan evvel hoşça vakit geçirtmek.Ve tabi en önemlisi de ileride doğacak bebeğinize bırakacağınız eşsiz anılar.
Hamileliğimin sonlarına yaklaşırken, ben de hızla baby shower partisi hazırlıklarına girişmiş buldum kendimi.
Esasen çoğu bebek bekleyen anneye, arkadaşlarının süpriz olarak organize ettiği bir parti bu.Ama ben biraz pimpirikli bir kadın olduğumdan, her şeyle tek tek ilgilenip, partiyi kendim düzenlemeyi daha doğru buldum.
Malum her şeyi kendim yapmadım mı rahat etmeyen cinstenim maalesef.
Yakın arkadaşlarım,Kaan'ın anneannesi,babaannesi,teyzesi,halası derken kişi sayımız artınca,bu işi evde yapamayacağımızı anladık eşimle:) O sebeple partimizi Yıldız Hisar Tesislerinde yapmaya karar verdik. Mekanda tam da bize göre küçük ama şirin bir salon vardı.Salonun yere kadar olan camlarından, dışarıdaki pırıl pırıl havuz görünüyordu.Mekana ilk baktığımızda, eşimle ikimizin de, havuz başında çektirebileceğimiz fotoğrafları düşününce gözleri parlamıştı.Ama gel gelelim benim şansıma, baby shower partimin olduğu gün bardaklardan boşanırcasına yağmur yağınca, havuza yaklaşmak hayal oldu.Biz de havuz fonlu iç mekan fotoğrafları çekebildik ancak:)))
Hamilelik , bir kadının hayatındaki en özel dönemlerden biri.Hal böyle olunca da insan bu dönemi geride bırakmadan önce, hoş anılarla bu süreci ölümsüzleştirmek istiyor.Bana göre baby shower, bu iş için biçilmiş kaftan:) Bugün dönüp geriye baktığımda, hamilelik dönemime ait yüzümde hoş bir gülümseme beliriyorsa, bunun büyük kısmı baby shower partimde sevdiklerimle geçirdiğim hoş saatlerden kaynaklanıyor.O güne dair çekilmiş fotoğraflar da anılar zincirinin en önemli halkaları adeta.




Bu kadar anlatıp da bir kaç fotoğraf paylaşmadan da edemedim.Şimdi bu fotoğraflara baktıkça ne kadar da iyi yapmışım diyorum etrafımdakilere kulak asmayıp, bebeksiz bebek partisi yaparak:)))

İnsan her zaman yaşadığı anın tadını çıkartmalı, ki hamilelik
süreci bunların en başında geliyor.Böylesine özel, belki de bir kez daha yaşamayacağınız bir süreçte, anın tadına varmak,
içinizde bir canlıyı büyütmenin sevincini, bebeğinize kavuşacağınız günü beklemenin heyecanını , karnınızdaki bebeğin size kattığı ve de sizde meydana getirdiği değişikliklerin tatlı şaşkınlığını sonuna kadar yaşayabilmek inanın çok değerli.

Belki çok klişe olacak ama, geçen zaman geri gelmiyor, o yüzden siz siz olun yaşadığınız her dakikanın keyfine varın.
Ve tabi ki küçük bir dost tavsiyesi, yaşadığınız güzel anlardan kendinize anılar saklamayı da sakın ama sakın ihmal etmeyin.

Sevgiyle kalın...


6 Eylül 2013 Cuma

Benim güzel koca göbeğim:)

Siz hiç aman ne güzel kocaman göbeğim var, ne de güzel oh oh diyen bir kadın gördünüz mü?Normal bir kadın için bu mümkün değil sanırım.Ama eğer hamileyseniz, kocaman karnınız size o kadar sevimli geliyor , o kadar mutlu ediyor ki sizi anlatamam.Hayatınızda nadiren, hatta eğer benim gibi tek çocuk sahibi olmayı planlayan biriyseniz , bir defa sahip olabileceğiniz bir görüntü olduğu için, hamilelik dönemime ait fotoğraflarım olsun istedim.Bunun için profesyonel doğum fotoğrafçısı olan bir arkadaşımızdan yardım istedik.
Hamileliğimin 34. haftasında, kendisi evimize gelerek eşimle çok güzel fotoğraflarımızı çekti.Ancak şişen burnuma ve yüzüme bakılacak olursa, siz siz olun hamilelik  fotoğraflarınızı biraz daha erken haftalarda çektirin derim ben.




Fotoğraf çektirmenin gerçekten anı ölümsüzleştirmek olduğuna sonuna kadar inanırım.Ama inanın hamilelik fotoğrafları , bir kadın için hayat boyu her baktığında içini kıpır kıpır yapacak, üstünden çok geçmiş bile olsa geçirdiği o  9 aylık dönemde hissettiklerini tekrar hissetmesini sağlayacak, hafiften de o günlere duyduğu özlemle duygusallaşıp içinin burkulmasını sağlayacak kadar özeller. 
İnsan hayatında kaç kere kocaman göbeğiyle gurur duyabilir, göbeği büyüyor diye mutlu olabilir ki? Eh o zaman bu günleri anılar geçitimize işlemek de şart oluyor böylelikle.



Bana sorarsanız en güzel hamilelik teması çıplak karınla çekilen fotoğraflarla işleniyor.Biz de bu doğrultuda fotoğraflarımızın çoğunu kocaman çıplak göbeğim ön planda olacak şekilde çektirdik.
Mucize gibi değil mi, şimdi kollarımda olan minik un kurabiyem, şu gördüğünüz kocaman karnımdaydı. Daha sadece 4,5 ay olmasına rağmen, hangi ara oradan çıktı, hangi ara büyüdü inanasım gelmiyor.Sanki çok uzun zaman olmuş gibi doğalı.Sanki yıllardır kollarımda, yıllardır anneyim.
Gözümün önünde günden güne hızla büyümesini gördükçe, artık genç yaşıma rağmen benim de hızla yaşlandığımı fark edebiliyorum. Sanırım biraz da bu yüzden anılarıma sahip çıkmaya çalışmam, oğlumu beklerken ya da onunla olan her anımı ölümsüzleştirmeye çalışmam.Çünkü  görüyorum ki, ben daha şimdiden doğduğu günü , ilk zamanlarını çok özlüyorum...yıllar geçip de kocaman adam olduğunda ne olacak inanın hiiiiç bilemiyorum:)

Dipnot: Annelik bir de böyle bir şey işte.Her şeyi dramatikleştirmeden yapamıyorsunuz:)



23 Ağustos 2013 Cuma

Başlasın Bebek Hazırlıkları

Hamileliğimi artık yarıladığım için ufaktan oğlumuzun odasını hazırlamaya başlayalım istedim.Oldum olası temkinli davranmayı tercih ettiğim için, hazırlıkları sona bırakmak istemedim doğrusu.
İlk iş olarak önceden gidip seçmiş olduğumuz bebek odasını sipariş verdik.Ama iş mobilyayla bitmiyordu elbette.Ona uygun halı,perde,abajur,nevresim takımı,aksesuarlar,bebek eşyaları...hepsine tek tek bakmak gerekliydi.Hamileliğimde gördüm ki, bebek hazırlıkları ve organizasyon sektörü gerçekten çok geniş.Hatta neredeyse hayal gücünüzle doğru orantılı olarak sınırsız bile demek mümkün bence.İnsanın baktıkça bakası, aldıkça alası geliyor.Yeri geliyor insan kendisi için bir şeylerden kısabiliyor ama, söz konusu çocuğu olunca dur durak bilemiyor,her şeyin en güzelini almak istiyor. Hal böyle olunca, hamileliğimin son ayları bayağı bir araştırma ve sonrasında yaptığım okkalı alışverişlerle geçti. İlk olarak işe hastane odasını süslemesi için bir organizasyon firmasıyla anlaşmakla başladım.Her zamanki gibi zor beğenen biri olduğum için, onların kendi tasarımlarını değil, kendi tasarladığım şeyleri yapmalarını istedim. Ardından hamileliğimin sonlarına gelip iyice ağırlaşmadan, Eminönü'nü talan ederek bebek şekerlerimi satın aldım.Ancak daha çok erken olduğu için içlerine konulacak renkli bademleri keselerine doldurmayı doğuma yakın bir tarihe bıraktım. Hastane odasında bir ikram masası kurmayı planladığım için, daha zengin bir görüntü yaratmak açısından anahtarlık olarak yaptırdığım bebek şekerlerine ek olarak bir de dekoratif olarak lavanta keseleri tasarladım.Küçük beyaz lavanta toplarının üzerine leylekli kokartları silikon tabancasıyla yapıştırarak oldukça hoş bir görüntü elde ettim.


Elbette ki şekerler için isim etiketleri hazırlamayı da unutmadım.Eşimle birlikte hazırladığımız kartları da uygun şekilde şekerlere iliştirerek şekerleri sunuma hazır hale getirdim.
Hastane odası süslemesi için organizasyon firmasıyla anlaştım ancak, bebek şekerleri, anı defteri ve ikram masasını kendim tasarlamak istedim.Bebek şekerleri ile takım olacak şekilde bir anı defteri tasarladım.





Zaten anahtarlıklarda kullanılan ayıcıklar tüm oda süsleme konseptimize uyarlanacaktı.İlerleyen günlerde hastane odasıyla ilgili fotoğrafları paylaşırken, bunlara da yer vereceğim zaten.

Bebek odası mobilyalarının gelmesinin ardından , 1 ay mobilyalardaki kokunun uçmasını bekledik. Bu 1 aylık süreçte, oda için gerekli, uyku setleriyle takım ayıcıklı perdeler, özel olarak aynı desenden yaptırtmayı başardığım abajur, düz  beyaz tül cibinlik ve yine aynı ayıcık deseninden tasarlayıp üzerine oğlumuzun isminin yazıldığı halıyı temin etmeyi başardık.1 aylık bekleme süresinin ardından tüm bu aldıklarımızı yerleştirdiğimizde sonuç gerçekten harikaydı. Her şey çok güzel olmuştu ve gerçekten çok içimize sinmişti.



Odasını böyle hazır görünce, içimi farklı bir heyecan sarmıştı.Artık bir an önce oğlum doğsun ve onun için özenerek hazırladığımız odasında yatsın istiyordum.Ama sonlara yaklaştıkça zaman bir türlü geçmiyordu. Gerçi oğlum doğsun istiyordum ama henüz yapmak istediğim bazı şeyleri gerçekleştirememiştim.
Minik oğlumuz gelmeden önce , ileride anı olması için hamile fotoğrafları çektirmek ve de aylardır görüşemediğim yakın arkadaşlarım ve sevdiklerimle bir arada olabilmek için doğum öncesi bir baby shower partisi vermek istiyordum.Ama gittikçe şişen burnum , bunlar için az zamanım kaldığını işaret ediyordu:) Birlikte çalıştığım organizasyon firmasından duyduğum , şu baby shower partisinde doğuran kadınlardan olmak istemiyordum ve artık programı biraz hızlandırmam gerekiyordu sanırım:)