16 Mayıs 2014 Cuma

Lohusalık Sendromları

İnsan hayatında dert tasa hiç bitmez.Önce bir bebek sahibi olmak istersiniz,kimilerinin şansı yaver gitse de (bakınız biz) genelde çabalar didinirsiniz bebek sahibi olmak için.Büyük sevinçle bebek haberi alırsınız ama bu sefer 9 aylık stresli bekleyiş başlar.Tam bebek doğdu rahatlayacağız dersiniz ki, bu sefer de dalgalı psikolojiniz bir türlü izin vermez mutlu olmanıza.İşte halk arasında lohusalık sendromları dedikleri tam da bu olsa gerek.

Aylardır beklediğiniz bebeğiniz kucağınızdadır, ama siz her zamankinden daha bir duygusal, daha bir depresifsinizdir. Bir şey vardır sanki içinizde , mutlu olmanızı engelleyen.Zaten o süreçte neredeyse hiç bir şey hiç kimse mutlu edemez sizi.Kimse sizi anlamıyordur, kimse sizi eskisi gibi sevmiyordur, kimse size destek olamıyordur,yalnızsınızdır...Daha doğrusu size öyle geliyordur.

Eve göz aydına gelen misafirin, düşünmeden ama aslında iyi niyetle söylediği bir söz bazen acayip incitir sizi. Özellikle yaşça sizden büyük kişilerin ''sütün az mı?, yetmiyor sanırım sütün bebeğe , ayy bebek de zayıfmış, bakıyorum kiloların duruyor, annelik yaramış maşallahın var?!''  gibi garip söylemleri sizi delirtebilir. Yeni lohusa olduğunuz için aile büyüklerinden yanınızda kalanların, bebek bakımına müdahalesi sizi bunaltabilir. Halk arasında yaygın olan ''aman ye ye sütün bol olsun'' söylemleri sizi yorduğu gibi, üstüne üstlük mevcut ve sizi gayet rahatsız eden kilolarınıza kilo da katabilir.

Bazen durduk yere avaz avaz ağlamak, bir an her şeyi bırakıp kaçıp gitmek isteyebilirsiniz.Tüm bunlar çok normal...ama inanın zamanla değişiyor bu psikoloji. Tek değişmeyen etrafınızdaki patavatsızlık yaptığının farkında olmayan insanların sözleri.

Siz siz olun aşağıda yer verdiğim şeyleri asla ama asla yeni doğum yapmış bir anneye söylemeyin:)

1-Sütün yetiyor mu?

2-Kilolarını verememişsin hala.

3-Bebeğin aç olabilir mi, emzirmelisin bence.

4-Bu günlerin tadını çıkart, zamanla zorlaşacak her şey.

5-İkinciyi de çok zaman geçirmeden yapın da , beraber büyüsünler.

6-Bebeğin çok ufak gözüküyor.

7-Bebek uyuduğunda sen de uyu (sanki çok kolaymış gibi )

8-Bebek sana hiç benzemiyor.




Hoş Geldin Oğlum

Aylardır beklediğimiz o gün gelmiş ve nihayet doğum yapmıştım.Odamdaydım , etrafımda insanlar vardı, ama sorsanız şimdi hepsini sayamam.Acının etkisiyle (öyle olduğunu sanıyorum) gözlerimden boşalan yaşlardan , burnum tıkanmış, nefes alamıyordum.Odaya gelir gelmez oksijen verdiler solunumumu kolaylaştırmak için. Tam o anlarda bir hemşirenin hayal meyal kucağında oğlumla bana doğru yaklaştığını anımsıyorum. Küçük , çok küçük bir bebekti kollarındaki.Hemşire bebeği kollarıma bıraktığında, ilk gördüğüm şey küçük pembe diliydi,dudaklarının arasına sıkıştırdığı diliyle sanki dil çıkartıyordu bize:) Hemşire ağlamıyor hiç, ağlaması lazım biraz deyip hafifçe mıncırıverdi bebeğimi.Tam o an öyle bir ses çıktı ki oğlumdan miiiiiiii diye, sanki martı sesi.O kadar küçüktü ki ağlamayı bile beceremiyordu sanki.
Hemşire oğlumu ilk kez emzirmem için yardımcı olmaya çalıştı.O kadar küçüktü ki, emmeyi beceremiyordu. Bir kaç kez denedikten sonra hemşire bebeğimin çok aç olduğunu, biraz erken doğduğu için henüz emme refleksleri gelişmediğinden yeterince ememediğini, bebek odasına götürüp orada beslemelerinin daha doğru olacağını, aksi halde sarılık olma riskiyle karşı karşıya kalabileceğimizi söyledi. Hal böyle olunca mecburen hemşirenin bebeğimi yanımızdan götürmesine izin verdik.
 Saatler olmuştu ama bebeğimiz hala odamıza geri getirilmemişti.Bir süre sonra, çocuk doktoru gelip, erken doğduğu için emme refleksleri gelişmediğinden , odada yanımızda kalmasının beslenememesine sebep olacağını, bu nedenle bu gece yoğun bakımda kalmasının daha doğru olacağını söyledi.
Bunu ilk duyduğumuzda bir hayli hayal kırıklığına uğradık.Aylardır bu günü bekliyorduk, bebeğimizi kucağımıza alacağımız günü.Beklenen gün gelmişti ancak odamızda bebeğimiz yoktu:(
Doğum haberini alan eş, dost, akraba hastaneye bebek görmeye geliyordu, ama bebeğimizi göremeden gidiyorlardı.Bir de her gelene tekrar tekrar durumu izah etmek yok mu, en çok bizi o yıpratır olmuştu. İlk gece tek tesellimiz , en azından ertesi gün bebeğimizin odamıza getirilecek olmasıydı.Ama öyle olmadı. Ertesi gün doktorlar, yoğun sıkıştırmalarımız neticesinde, bebeğimizin sürekli olmasa da ara sıra solunum sıkıntıları yaşadığını ,emme refleksi gelişmediği için serumla beslendiğini bu sebeple bu fonksiyonlar düzelene kadar yoğun bakımda kalması gerektiğini söylediler.Adeta yıkılmıştık...biz hastaneden çıkacaktık, ama oğlumuz hastanede kalacaktı,üstelik ne zaman çıkacağı da belli değildi.
Aylarca doğum yapacağım gün için hazırlık yapmıştım.Organizasyon firmasıyla anlaşıp odamızı süslettim. Fotoğraf çekimleri için değişik pijamalar, taçlar satın aldım.Hastane çantamıza bebeğim için çeşit çeşit hastane çıkışları koydum,Ziyarete gelen misafirlere dağıtmak için bir sürü şeker, hediyelik yaptırdım. Her şeyi ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm.İstedim ki her şey kusursuz olsun...
Doğum yapacağım gün geldiğinde gerçekten her şey kusursuzdu.Odam inanılmaz güzel olmuştu süslemelerle. Hastanenin diğer odalarındaki hastaları ziyarete gelenler, meraktan kapıdan odaya bakmadan geçemiyorlardı. Hiç tanımadığımız insanlar, göz aydına, oda görmeye, fotoğraf çekmeye geliyordu. Her şey eksiksizdi. Ama tek eksiğimiz bebeğimizdi.O şahane odamızda bebeğimiz yoktu.Kapıdan kafasını uzatip hayırlı olsun, odanız çok güzel, bebeğiniz nerede, görebilir miyiz diyen kaç kişiye ağlamaklı ses tonuyla bebeğimizin yoğun bakımda olduğunu söyledik hatırlamıyorum.Kısacası her şey dört dörtlüktü belki ama, oğlumuzun yanımızda olmaması , her şeyin bize berbat görünmesi için yeterliydi.
Aylardır sabırsızlıkla beklediğim, bebeğimi heyecanla kucağıma alacağım gün büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüştü.
Hastanede 2 koca günü geçirmiştik. Sezaryenla doğum yapmış olmama rağmen hızla iyileşiyordum. Sıra ne yazık ki bebeğimizi hastanede bırakıp evimize gitmeye gelmişti.Bir hayli üzgün şekilde evimizin yolunu tuttuk.Bundan sonra tek yapacağımız, hastaneden gelip bebeğinizi alabilirsiniz haberini beklemekti.Perşembe günü hastaneden çıkmıştık.Düzenli olarak yoğun bakım ünitesine anne sütü götürerek, hem bebeği ilk sütümle beslemeye hem de yeni bir haber almaya çalışıyorduk.Beklediğimiz haber ancak Cumartesi sabahı geldi. Sabah erken kahvaltı ediyorduk ki, hastaneden arayan bebek hemşiresi, bebeğinizi gelip alabilirsiniz öğlen dedi. Hastaneye nasıl gittik hatırlamıyorum.Nihayet oğlumuz evimize gelecekti.
Hastanede hemşirelerden onu ilk teslim aldığım anı hiç unutamıyorum...minik oğlum artık kollarımdaydı...onu koklayabilecektim,kollarımda uyutabilecektim, onu emzirebilecektim.İşte o an artık gerçek anlamda anne olduğumu anladım.O benim bebeğimdi ve artık hem yanımda olacaktı.Evet erken ve küçük doğmuştu ama sağlıklıydı...ve daha da sağlıklı olacaktı.Bunun için elimden geleni yapacaktım çünkü.Etrafımda bugüne kadar hiç bu kadar minik bir bebek dünyaya getiren olmamıştı sanki, ya da ben görmemiştim.O yüzden içimde bir yerler acıyordu sanki.Birileri bebeğimi ilk defa gördüğünde, ayy ne kadar küçük dediklerinde içim eziliyordu adeta.Bağırmak istiyordum ''evet küçük ama sağlıklı...siz bir kaç ay sonra görün bir de onu'' demek istiyordum. Elbette ki yeni doğum yapmış olmamın verdiği hassasiyet de vardı üzerimde.
Ama geçecekti, buna inanıyordum.Şimdilik tek istediğim , bebeğimi bir an olsun gözümün önünden ayırmadan, ona en iyi şekilde bakmaktı.Bu şekilde kısa zamanda toparlanacağına emindim.Evet küçük ve zayıf doğduğu için kimilerine göre çirkin bir bebekti belki,ama benim için Dünya üstündeki en harika şeydi... Çünkü o benim bebeğimdi...kanım,canımdı.

Hastaneden çıktıktan sonra evimizde oğlumuz olmadan geçirdiğimiz 2 gün bana çok şey öğretti.İnsanın evladının her şeyden değerli olduğunu, yanımda bebeğim olmadığı sürece, süs, püs vs. gibi şeylerin hiiiiiç bir değerinin olmadığını gösterdi bana yaşadıklarım.Demek ki neymiş, bazı şeylere fazla özenip, detaycı davranarak, mükemmele ulaşmaya çalışmak mutluluk getirmiyormuş.Mutluluk için esas olan şeyler başkaymış çünkü...